21 Haziran 2011 Salı

BUGÜN GÜNLERDEN NE?










Javier Bardem’in yüzünü güneşe vererek güvertedeki koltuklara yayıldığı sahnesinin bulunduğu afişiyle sürekli gözüme takılan ama bir türlü edinip izleyemediğim bir filmdi “Güneşli Pazartesiler”. Dün sonunda izledim bu muhteşem filmi. Sadece izlediğim en iyi işçi filmlerinden biri olmadı Güneşli Pazartesiler, aynı zamanda gördüğüm en iyi filmlerden de biri oldu. İspanya’nın liman kenti Vigo. Bir işçi kenti. Barcelona veya Madrid gibi süslü değil hatta eski Komünist blok şehirlerini andıran yapılar dikkat çekiyor. Çok turistik bir şehir gibi görünmeyen Vigo’da, en başta keyfine düşkün orta yaşlı birkaç serseri sandığımız işsizlerin hikayelerine, dünyalarına, acılarına, sevinçlerine, hayatla inceden inceye dalga geçişlerine tanık oluyoruz.


Santa, Jose, Lino, Sergei ve Amador, Rico’nun barında sürekli buluşup içki içerek arkadaşlık ediyorlar. Bu gruba, Rico’nun kızı Reina da sık sık katılıyor. Grubun ortak yanı, kapatılan bir tersanede çalışmış olmaları ve burdan haksız şekilde atılmışlıkları. Bu loş barda içerek ve saatlerce konuşarak vakitlerini geçiriyorlar. Karizmatik aylak Santa’nın başı, kırdığı bir sokak lambası nedeniyle mahkeme ile dertte. Ama orada esas dertte olduğu lamba değil tabii, onu işsiz bırakan sistemle derdi. Jose işsiz kaldıktan sonra, çok sevdiği karısı ile problemler yaşıyor. Jose, karısının çalışıp kendisinin çalışmıyor oluşunu bir gurur meselesi haline getiriyor. Lino umutsuz iş başvurularından bir türlü sonuç alamıyor, yaşlılık hissinin altında eziliyor. Amador her şeyi boşvermiş, kendini içkiye vermiş. Sovyetler Birliği’nde astronot olmak üzereyken, Sovyetler’in çökmesi üzerine kendini İspanya’da bulan Sergei ise anlattığı hikayelerle hem güldürüyor hem de sosyalizm/komünizm üstüne düşündürüyor.


Muhteşem oyunculuklarla, gerçek mi gerçek karakterleriyle, hikayesiyle başyapıtsal bir film Güneşli Pazartesiler. Film, İspanya’nın 2003 yılı Oscar adaylığını da elde etmişti.


Ve tabii karakterlerin ortak tutkularından biri futbol. Bir inşaatın tepesine çıkıp sahayı yarım gören bir açıdan maçı izlemeleri, göremedikleri tarafta olan golü görmeyip tribünlerde sevinen taraftarları görüp sevinmeleri, golü kimin attığını tahmin etmeye çalışmaları filmin unutulmaz sahnelerinden sadece biri.

Hiç yorum yok: