29 Nisan 2010 Perşembe

ERNST VE FİNK’TEN PETA KAMPANYASINA DESTEK


Beşiktaş’ımızın Alman futbolcuları Michael Fink ve Fabian Ernst, hayvan hakları için mücadele eden PETA için poz verdiler ve Türkiye’deki evsiz hayvanlar için tavır aldılar.
İki yıldız futbolcumuz, “Kısırlaştırma Hayat Kurtarır” sloganı ile ve iki kurtarılmış sokak köpeği ile poz verdiler.

PETA'nın açıklaması şöyle: "Türkiye’de, her yıl, binlerce evsiz hayvan, yetkililer veya diğer kişilerin uyguladığı şiddete maruz kalıyorlar. Binlercesi, bir aile tarafından sahiplenilme olasılığı neredeyse sıfır olan Türkiye’deki barınaklarda acılar içinde ve sefil bir hayat yaşamak zorunda bırakılıyor." Bu konuda PETA’nın çözüm önerisi ise doğum kontrolü.

Ernst ve Fink bu konuda sadece Beşiktaşlı değil tüm renklerden taraftarlara şu mesajı veriyorlar: “Bu kadar çok sayıda köpek sokaklarda ve barınaklarda yaşamak zorunda kalırken, hala hayvanlar üretilip satılmaktadır. Taraftarlarımıza, hayvan almak istediklerinde barınaklardan ya da sokaktan hayvan sahiplenmelerini ve sayılarındaki kontrolsüz artış nedeniyle hayvanların maruz kaldığı istırabı önlemek için onları mutlaka kısırlaştırmalarını öneriyoruz.”

26 Nisan 2010 Pazartesi

BAŞKALARINI DÜŞÜNMEK




Geçtiğimiz hafta UEFA Only A Game sergisi için İstanbul’a Fransa futbolunun efsanevi ismi Lilian Thuram’ geldi. Birçok kişi ve de basın onun bir yönünü çok da gündeme getirmedi. O da Thuram’ın yıllardır ırkçılığa karşı verdiği mücadeleydi.


Kendi de ırkçılıktan futbol yaşamı boyunca çok çekmiş bir isim Thuram. 2001 yılında İtalya‘da Merkez Ceza Kurulu, taraftarlarını o dönemde Parma’da oynayan Thuram’a karşı ırkçı tezahürat yapmalarından dolayı Verona Kulübü’ne 40 milyon İtalyan Lireti para cezası vermişti. Thuram’ın geçmişten bugüne verdiği röportajlarda söylediği sözler futbola, futbolun ırkçılık ve millyetçilik ile ilişkisine dair ders niteliğinde sözler adeta. İşte birkaç örnek.

- Üç siyah çocuk parkta bir sersemlik yapsın. Ne denir? "Ah, yaa, siyahlar..." Ama üç beyaz genç aynı şeyi yapınca, "ah, gençlik işte..." denir. Yüzyıllardır zihinlere kazınan önyargılar var.


- Futbolu çok seviyorum sevmesine ama, gençlerin çoğunluğunun Zidane ya da Thuram olmayı hayal ettiği bir toplum da çok endişe verici açıkçası.

- (Gol attığında sevinçten ayakları yere değmeyen bir futbolcu ile ilgili kıyaslama sorulduğunda) Aklıma gelen tek kıyaslama, emprovizasyon yapan bir caz müzisyeni. Teknik gibi bir sorunu yoktur. Adam bütün notaları, bütün tonlarıyla biliyordur, parmakları beyninden daha hızlı cevap veriyordur... Dolayısıyla da gevşer. Önündeki partisyonu unutur. Tefekkür hali gibi, kendinin dışına çıkmışsın gibi. Bir tür psikolojik simya.

- Zidane'ın en büyük özelliği, doğaüstü klasının ötesinde, başkalarını düşünmesidir. Teknik ustalığını diğerlerinin işini kolaylaştırmak için kullanır.

- Siyasetçiler suçlu, çünkü söylemleri ayrılığı ve cemaatçiliği teşvik ediyor. Herkes kendi köşesine çekilsin isteniyor.
- Elbette. Tanıdıklarıma, eşe dosta sık sık soruyorum: "Siyahların tarihi hakkında neler biliyorsun?" Hemen hemen her zaman kölecilikle başlıyorlar. Yani kafalarında aşağı muamelesi gören siyah fikri var. Yaklaşık dört yüzyıl boyunca Fransa köleciydi. Bu çok uzun bir süre. Ve her şeyi değiştirdi.

- Siyahların sergilendiği bir "hayvanat bahçesi"! Bu dediğim sadece 75 yıl önce oluyor! Bu "vahşiler" arasında, Fransa millî takımından arkadaşım Christian Kareinbeu'nün dedesi Wathio De Canala da vardı. Sonra da Karembeu'nün "Marseillaise"i söylemeye hevesli olmamasına şaşırılıyor!

- Önyargılar herkesi zehirliyor. Küçük oğlumla aramızdaki bir konuşmayı hatırlıyorum. Yemesi için bir muz vermiştim. "Muz yemeyeceğim, çünkü ben maymun değilim" dedi bana. Zihninin gerisinde neler olduğunu öğrenmek için biraz konuşturdum: "Baban ve annen beyaz olsaydı daha mı iyi olurdu?" "Evet, tabii, beyaz olmak çok daha iyi" dedi. Kızmadım, sinirlenmedim. Konuştuk. Hepimiz geçmişin tutsaklarıyız. Eğer bundan çıkmak istiyorsak, onunla yüzleşmemiz gerekiyor.

- Kölelerin torunları statüsüne kendimi hapsetmek istemiyorum. Ne de hınç duygusuna hapsolmak istiyorum. Ama ilerlemek, çocuklarıma cevap verebilmek istiyorsam, psikolojimizi şekillendiren geçmişimizi bilmek zorundayım. Bütün bu mirastan özgürleşmenin tek yolu bu.

- Futbolun gereğinden çok konuşulduğu bir ülkede, demokrasiyi kurmak ve geliştirmek zordur.

AHLAK, İNSANIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE FUTBOL


Gelmiş geçmiş en önemli yazarlar arasında gösterilir Albert Camus. Edebiyatta varoluşçuluk akımı denince Jean Paul Sartre ile birlike ilk akla gelen isimlerden biridir Camus. Camus’u hayatını yakından tanıyanların çok iyi bildiği bir yönü de onun futbola olan ilgisi. Camus bir süre futbol oynamış ve kalecilik yapmış.



Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapan Camus’a, bir seferinde arkadaşı Charles Poncet birisini seçmek zorunda olsa "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiş. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmış Camus.



Camus, 50'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle yazmış:



"Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum."

2 Nisan 2010 Cuma

SEVERİM SENİ AMA ISLIKLAMAYA DA KIYARIM


Arsenal'de kulüp tarihine geçen oyunculardan biridir Thierry Henry. Çıktığı 380 karşılaşmada 226 kez rakip ağları havalandırmayı başaran Henry’i hala çoğu futbolsever bir Arsenalli olarak hatırlar ilk planda, Barcelona’da geçirdiği yıllardan sonra bile.

Geçen gün Barcelona formasıyla Arsenal’in stadına çıktı Henry. Oyuna girerken ne tepki alacağına dair biraz gergin gözüküyordu Henry’nin yüzü. Ama Arsenal taraftarı Henry’i maça girerken alkışladı. Saha içinde ise ayağına top geldiğinde ıslıklandı. Maç sonrası ise yine alkışlandı, bağrına bastı Arsenalliler, kırmızı-beyaz renkler için çok emek vermiş oyuncusunu.

Arsenal taraftarı da “Seni severiz, ama sahada rakibimizsen ıslıklarız, ıslıklamaya kıyarız yani, ama maç sonrası da yine kardeşimizsin” demek istiyordu sanki. Barcelona ile Real Madrid arasında transfer olan Figo’nun yaşadıklarını düşününce insan Henry’nin şanslı olduğunu düşünüyor.