1 Aralık 2010 Çarşamba

FUTBOL BİR SANATTIR


Eğer oynayan Barcelona ise, futbol bir sanattır.

1 Ekim 2010 Cuma

PANKARTLARIN DİLİ




İzmir'in değeri Altay'ın endüstriyel futbol karşıtı taraftar grubu YSKA'nın (Yüksel ki Sen Kararsın Ay) bir çalışması.

UPS DİRENİŞİ İÇİN RENKLERİN GÜCÜ BİRLEŞİYOR




İşçilerin Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikasına (TÜMTİS) üye olmasının ardından UPS’de yaşanan işten çıkarmalar nedeniyle başlatılan eylem kapsamında futbol takımlarının tribün gruplarına destek çağrısı yapıldı. "Tüm tribünlere çağrımızdır" başlığıyla yapılan çağrıda, UPS şirketindeki baskılar nedeniyle işçilerin, Mayıs ayından bu yana İstanbul ve İzmir’de eylemde olduğu belirtiliyor. Uluslararası sosyal standartları kabul ettiğini belirten şirketin, "Türkiye’deki iş yerlerine sendikanın girmesini engellemek istediği" ifade edilen çağrıda, bunun için her türlü yola başvurulduğu savunuluyor.


"Emeğin ve ekmeğin hatırı için, çocuklarımızın geleceği için direniyoruz" denilen çağrıda, şunlar yazıyor: “Çalışma yaşamını demokratikleştirmek için direniyoruz. Sendikal örgütlenme hakkının UPS tarafından tanınması ve işten atılanların geri alınmasını istiyoruz. İşçi sınıfının sporu olan futbolun endüstriyelleşmesine karşı mücadele veren bütün grupları, taraftarları İstanbul Mahmutbey’deki UPS aktarma merkezi önüne bekliyoruz. Taraftar gruplarını ve taraftarları ’Giy formanı, al topunu’ diyerek direniş alanına çağırıyoruz. Direniş çadırımızda grev çayına bekliyoruz. İşçilerin doldurduğu statlarda işçilerin, emekçilerin, direnenlerin sesini ve pankartlarını yükseltenlere selam olsun."


Tribünlerin Tekel işçileriyle dayanışmasından sonra şimdi de UPS için dayanışması çok anlamlı ve yerinde bir tutum. FenerbahCHE (Fenerbahçe), Tek Yumruk (Galatasaray), Halkın Takımı (Beşiktaş), ForzaLivorno, YSKA (Altay) gibi taraftar gruplarının yanı sıra Sakaryaspor, Adanademirspor taraftarları arasından da davete olumlu yanıt gelmiş durumda. Gruplar, yarın saat 13.00’de yapılması planlanan etkinliğe katılacaklar. Taraftar grupları, yarın destekledikleri takımların formaları ve atkılarıyla belirli noktalarla toplanarak işçilerle bir araya gelecek. Mahmutbey’de iş yeri önündeki alanda işçilerle çaylar içilip maç yapılacak. Taraftar grupları ayrıca işçilere kamuoyu desteği sağlamak için tribün faaliyetlerinin yanı sıra, işçilere yönelik ortak bir gıda kampanyası düzenlemeyi de planlıyor.

ALTERNATİF FORMA YAZILARI



Süperrrr Ligi’mizin ilk haftasındaki maçlarda stadlara gelenlerin ve televizyon başında maçları izleyenlerin dikkatini ilk çeken bazı takımların formaları oldu. Geçen yıl bu takımlara sponsor olan operatör şirketin ismi formalarda yazmıyordu. Yayıncı kuruluş ile lige sponsor olan kuruluş arasındaki kriz, formalarda da yansıyordu. Arasında son şampiyon Bursaspor’un da olduğu birçok kulübün formasında sadece bu kulüplerin simgesi olan renkler vardı. Reklamsız formalar çoğu kişiyi şaşırttı. Hatta buna tepki gösterenler, koskoca Anadolu takımlarına bir reklamveren de çıkmıyor mu tartışmaları alevlendi hemen.

Çok değil birkaç hafta önce, İtalya’da Serie A’nın önemli ekiplerinden Fiorentina, önümüzdeki sezon formasına göğüs reklamı almamaya karar verdiğini açıklıyordu. Mevcut sponsorluk sözleşmesini yenilemeyen İtalyan kulübünün formasının orta bölgesinde anlamlı bir mesaj yer alacaktı. Fiorentina’nın 2010-11 sezonunda giyeceği formaların göğsünde İtalyanca “Futbol eğlencedir” yazılı mesaj bulunacaktı.

Endüstriyel futbola karşı bir duruşu olan tüm “güzel futbol dilencilerinin” rüyalarından biridir. Formalarda reklam olmaması, kulüplerin kendi özkaynaklarıyla, gerektiğinde taraftarın imece gücüyle varlığını sürdürmesi. Bu konuda dünyada ve Türkiye’de örnekler ise yok denecek kadar az. Barcelona kulubü uzun yıllardır formasına reklam almıyor, kulüp son iki yılda ise Unicef logosunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak formasına taşımıştı. (Tabii ne kadar sempati beslesek de Barcelona’nın dünyada endüstriyel futbolun en önemli demirbaşlarından olduğunu unutmamak gerekir) Türkiye’deyse bu eğilimi sürdüren Kızılay logosu ile Beşiktaş olmuştu.

Geçen ayki yazımda Beşiktaş’ın ST.Pauli ile oynayacağı bir sezon açılış maçının hayalini aktarmıştım sizlere. Bu kez formasında reklam olmayan (ne şimdiki sponsor şirket, ne daha önceki büyük holding şirketleri) bir Beşiktaş’ın hayalini kuruverdim. Belki bazı maçlarda formalarımızda şunlar yazabilirdi reklam yerine.

- Greenpeace (Çarşı 25. yılında nükleere karşı Greenpeace ile işbirliği yaparak stadda devasa bir pankart açmıştı. Formamızdan da onlara destek versek kötü mü olur)

- Futbol Sadece Futbol Değildir (Federasyonun oyunları mı başladı, rakip camianın başkanı yine masabaşı işlerine mi ağırlık verdi, bunun yazacağı bir forma ile mesaj tam yerini bulur)

- Şeref’imizle Hakkı’mızla (Aynı zamanlarda geçmişimize bir gönderme, anlayana okkalı bir mesaj)

- Futbol Güzeldir (Çok net ve açık bir mesaj, Fiorentina’ya selam göndererek)

- Çarşı (Artık Beşiktaş ile bütünleşen ama Beşiktaş’ın önüne geçmemeye dikkat eden Çarşı’nın logosu formamızda olur mu, niye olmasın, ama her daim anarşizm işaretiyle)

- Halkın Takımı (Dergimizin logosu Beşiktaş’ımızın formasında, külüpten dergiye küçük bir destek, el uzatma güzel olmaz mı)

Not: Bu yazı Halkın Takımı Dergisi'nin Ekim sayısında da yayınlanacaktır.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

FUTBOL GÜZELDİR


Serie A’nın önemli ekiplerinden Fiorentina, önümüzdeki sezon formasına göğüs reklamı almamaya karar verdi. Daha önce bir otomobil firmasıyla süren sponsorluk sözleşmesini yenilemeyen İtalyan kulübünün gelecek sezonki formasının bu bölgesinde anlamlı bir mesaj yer alacak.


Fiorentina’nın 2010-11 sezonunda giyeceği formaların göğsünde “Futbol eğlencedir” yazılı mesaj bulunacak.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

VEFA




Real Madrid, yıllarca kulübü için emek veren Guti’ye vefasını gösterdi, emekleri için onu gururlandıracak şekilde teşekkür etmeyi bildi. Umarım bu görüntüler Türkiye’deki “bazen internet sitesinden bir teşekkür mesajı yayınlamayı bile fazla görebilen” vefasız spor kulüplerimiz için bir örnek olur.

EN ÇOK KORUMALI VOLEYBOL TURNUVASI


Haftasonu Ankara TVF Başkent Salonu'nda Bayan voleybol ulusal takımının Avrupa Ligi Finalleri maçları vardı. Ama son dönemde ciddi anlamda yükselişte olan Türkiye bayan voleybolu için önemli olan bu maçları içimden izlemek fazla gelmedi. Nedeni ise, maçların yine bir spor karşılamasının ötesine taşması oldu. , İsrail'in de katılımcı ülkeler arasında yer alması nedeniyle organizasyon bir spor organizasyonundan uzak bir görüntü sergiledi.


Finallerde yapılan 4 maçın ikisi seyircisiz oynanırken, Başkentli seyirciler, Sırbistan-Bulgaristan arasında yapılan final maçına da ilgi göstermedi. Tribünler sadece finallerin ilk gününde Türkiye ile Bulgaristan arasında yapılan yarı final maçında doldu.


Salon çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Emniyet güçlerinin yanı sıra Savak ajanları tarafından korunan İsrail Milli Takımı için Gazi Üniversitesi girişi, Boğaziçi sokak başı ve Konya yolundan salona uzanan yaya yolu, seyirci girişine kapatıldı. Bazı binaların çatılarına da silahlı korumalar yerleştirildiği gözlendi. İsrailli oyuncular, kaldıkları otelde asansörlerde bile yalnız bırakılmazken, kullandıkları araçlarda her defasında bomba araması yapıldı.
Bize de “ne oluyor yahu” demek kaldı sadece.

23 Temmuz 2010 Cuma

HOŞGÖRÜNÜN MİZAHI ÇİRKİNLİĞE KARŞI


Vakti zamanında Gordon Milne tribünden kendisine sürekli küfür eden adama yaklaşık 20 dakika boyunca bir kez bile dönüp bakmamış. Maçtan sonra bunca küfre ve hakarete nasıl dayandığını soranlara şöyle cevap vermiş Milne:
“Galiba bana ve aileme küfür ediyordu, benim ailem İngiltere’de, buradan o kadar mesafeye kötü söz ulaşmaz!” Mizah ve hoşgörünün çirkinliğe karşı işbirliği demek gerekir sanırım buna.

22 Temmuz 2010 Perşembe

TEŞEKKÜRLER VİKİNGUR




Bir tarafta dostluk(!) maçında bile kavga etmeyi beceren futbolcular, saha içinde dışında kavgalar, bir yandan da bize futbolun güzelliklerini hatırlatan kardeş takım Vikingur.

20 Temmuz 2010 Salı

GÜZEL İNSANI ÖZLÜYORUZ




Vedat Okyar'ı ölümünün 1. yıl dönümünde rahmetle ve saygıyla anıyoruz.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

VİKİNGUR'A SAYGI


Beşiktaş Perşembe günü, Avrupa Ligi ön eleme turu maçında Vikingur ile karşılaşacak. Gelin Vikingur’u Niclas Niclasen’den dinleyelim biraz, sonbarikatbeşiktaş'ın sitesinden alıntıyla:



“Haftada 40 saat çalışıp bazen 4, bazen 5 gün olmak üzere genelde akşamları saat 6 ila 8 arası idman yapan işçileriz bizler. Yarı profesyonel ve amatörlerden oluşan bir takımız. Benim gibi bankada çalışanından, fabrika işçilerine kadar ve hatta hala eğitimine devam eden öğrencileri de barındıran bir takım.Toplam nüfusu ikibin olan birbirine yakın iki köyün takımları GÍ Gøta ve Leirvík ÍF’in iki yıl önce birleşmesi sonucu Vikingur olarak doğduk. Bu kulüpler küçük kulüplerdir ama özellikle GÍ Gøta gurur duyulacak bir geçmişe sahiptir ki Faroe’de altı şampiyonluk kazanmıştır. Fakat Vikingur daha ilk günden itibaren tam anlamı ile bir başarı hikayesidir çünkü kulüp mümkün olduğunca yerel sporcularla hayatta kalmak istiyor. Asıl amacımız her zaman için yerel oyuncuları kazanmaktır.Beşiktaş maçını başarı ile geçmenin bizler için büyük bir hedef olduğunun farkındayız, hatta çok büyük bir hedef. Fakat Avrupa Ligi’nde Faroe futbolunu temsil edecek olmanın gururunu yaşıyoruz. Futbolu seven, forması için kalpten mücadele edecek olan bir grup işçi olan biz amatörler için bu durum muazzam bir şey. Bizler şu an Beşiktaş gibi uluslarası saygınlığı olan bir takıma karşı oynayacak olmanın önceliğine sahibiz. 30 bin kişilik bir kalabalığın önünde oynama şansına sahip olmak bir çoğumuz için rüyanın gerçek olması gibi bir şey. Özellikle de dünyaca ünlü olmuş Çarşı gibi bir taraftar topluluğunun olduğu kalabalığa oynamak… Sıcak karşılanacağımızdan ve bu çok çalışan, yıldızı olmayan ama tıpkı sizler gibi futbolu çok seven biz amatörlere karşı saygı ile yaklaşılacağından şüphemiz yok.Takımım adına şunu söylemek isterim ki bir an evvel İstanbul’da olmayı gözlüyor ve sizleri de ikinci ayakta Faroe Adaları’na bekliyoruz.”



Ülkemizde sıkça söylenen birşeydir, San Marino ve Faroe Adaları gibi takımlar fark yiyeceğini bile bile niye oynarlar uluslararası arenada diye. Oysa tam tersi bu ülkeler ve takımları saygıyı hakediyorlar. Ne azgın bir başarı hırsı, ne de maddi kazanç beklentisi, sadece futbol sevgisi, futbol oynama isteği.Ne dersiniz onlar saygıyı haketmiyor mu?

VAY BE ONLAR DA VARDI Dİ Mİ ZAMANINDA?











Four-Four-Two dergisinin Temmuz sayısı, Dünya Kupası’nın geçmişiyle ilgili özenle hazırlanmış haberleri ve yorum yazılarını içeriyor. Özellikle geçmiş kupalardaki final maçlarını anlatan yazıyı okurken, “Aa öyle de bir futbolcu vardı di mi, zamanında futbolunu beğenirdim” diye düşündüğüm isimler oldu. İnsanın belleği bazen yetersiz kalıyor bilgi bombardımanı karşısında, bir de bu oyuncuların çoğu artık teknik direktör olarak görünür olmayınca takip etmek zorlaşıyor onları. İşte onlardan birkaçı sadece: Dino Baggio, Leboeuf, Aldair, Buchwald.

9 Haziran 2010 Çarşamba

ROBİNHO'DAN ÇOCUK İŞÇİ ÇALIŞTIRANLARA KIRMIZI KART



Brezilyalı futbolcu Robinho, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) Brezilya'da çocuk işçiliğinin son bulması için yürüttüğü kampanyanın yüzü oldu.


Dünya Kupası'na katılan Brezilya milli takımında da oynayacak olan Robinho, ILO'nun Brezilya'da sürdürdüğü Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı'nın (IPEC) kampanyaya destek verecek. Kampanya için Robinho'nun çocuk işçiliğine karşı kırmızı kart gösterirken fotoğrafları çekilmiş. Fotoğrafların yer aldığı kampanya afiş ve broşürleri, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü öncesi Brezilya'da dağıtılıyor.


Çocuk işçi çalıştırma dünyanın birçok ülkesinde en önemli insan hakları ihlallerinden biri olarak varlığını sürdürüyor. Bu ülkelerden biri de Brezilya. Brezilya hükümeti ILO'nun Mayıs 2006'da Brezilya'da düzenlediği toplantıda, aşamalı olarak yürütülecek programlarla en geç 2020 yılında, çocuk işçiliğini tamamen sona erdireceği taahhüdünde bulunmuştu.










TEKNOLOJİ, TANRININ ELİ Ve FUTBOLUN AMATÖR RUHU



1986 yılında Meksika'da Azteka Stadı'nda oynanan Dünya Kupası Arjantin-İngiltere çeyrek finali maçında, Arjantin İngiltere'yi 2-1 yenerken Maradona'nın elle attığı ikinci gol hakem kararı ile geçerli sayılmıştı. İngiltere kaybeden taraf olmuş, Arjantin ise şampiyonluğa ulaşmıştı. Bu gol 'tanrının eli' terimini ortaya çıkarmıştı.


2010 Dünya Kupası grup elemelerinde ise bu kez Fransız yıldız Thierry Henry, Fransa - İrlanda eleme maçında kale ağzında eli ile düzeltip golü atıyordu. Bu gol İrlanda'yı Dünya Kupası dışında bırakıyor, Fransa'yı finallere götürüyordu.


Bunları niye mi anımsattım? Çünkü, futbolun dünya çapındaki en büyük organizasyonu bu Cuma başlıyor. Çünkü, teknolojiye meraklı olanlar veya teknoloji işinin içinde olanlar bu turnuvaya yine farklı bir gözle bakacaklar. Teknoloji harikası stadlardan tartışmalar yaratan turnuvanın resmi topu Jabulani’ye, üç boyutlu televizyon yayınlarından iletişim teknolojilerine kadar, birçok yeni teknolojinin de aynı zamanda denenme arenası olacak Dünya Kupası. Ve de çünkü, olası büyük hakem hatalarına karşı teknolojik çözüm talebi tekrardan alevlenecek. Bu yazının konusu da bu talepler.


Geçtiğimiz hafta futbol ve teknoloji ilişkisine dair FİFA Başkanı Sepp Blatter’den Dünya Kupası öncesi gündem yaratacak bir açıklama geldi. Blatter açıklamasında özetle “Teknolojin futbolun gelişmesine yardım etmeli tabii ama futbolun her yerine nüfuz etmemeli” diyordu. Blatter’i böyle bir açıklamaya yönelten süreç ise esasında Thierry Henry’nin Fransa formasıyla İrlanda’ya elle gol atarak İrlanda’da Dünya Kupası finallerinden etmesiyle başlamıştı. Bu maçın ardından tartışmalı pozisyonlarda teknolojiden yararlanılması ve gerekirse bu kararların geri alınıp düzeltilmesi için teknolojinin imkanlarının kullanılması fikrini dillendirenler artmıştı.
Blatter ise böyle bir duruma topyekün karşı. Buna karşı öne sürdüğü ilk gerekçe futbolun kurallarında evrensellik prensibinin olması, teknolojiden yararlanmanın da inanılmaz büyüklükte bir mali külfete yol açacak olması.
Blatter, “Sadece Dünya Kupası için bile 900 civarında eleme maçı oynanıyor, tüm dünyada bu maçlarda aynı teknolojik imkanlardan yararlanmak mümkün olabilir mi” diyor. Blatter ayrıca karar vermek için video görüntülerine başvurmanın, oyunu çok fazla kesintiye uğratıp yavaşlatacağını da savunuyor. FIFA Başkanı, alternatif bir çözüm önerisi olarak, bu sezon UEFA Avrupa Ligi’nde denenen kale arkası hakemi uygulaması öneriyor. Esasında tenis ve krikette topu elektronik olarak takip eden ve çizgiden içeride mi dışarıda mı kararını veren sistemler kullanıyor. Ama “tanrının eli”ni anında görebilecek ve hissedebilecek bir sistem daha yok.


Olaya tek boyutlu bakmamak, birkaç boyutunu irdelemek gerekiyor. İşin bir boyutu emek ve adalet boyutu. Tüm sezonun emeği bazen bir hakem hatasıyla heba olabiliyor. Emeklerin boşa gitmemesi ve adaletin sağlanması için teknolojinin getirebileceği faydalar yadsınamaz. Diğer yandan ise bu noktada devreye Blatter’in sakıncaları giriyor. Bu adaleti tüm dünyaya yaymak mümkün olacak mı, Avrupa’da her stadda kullanılırken Afrika’da kaç stadda kullanabilecek?
Bir boyut da amatörlük boyutu. Benim gibi futbolu seven, izleyen takip eden ama akşam maçtan sonra televizyonunu açıp saatlerce hakem kararlarının tartışıldığı programları sevmeyenlerdenseniz, futbolu sadece futbol değil ama özünde sadece bir oyun olarak görenlerdenseniz, bu dediğimi anlayacaksınızdır. Teknoloji ne kadar futbolun içine girerse, doğasında anlık hataların da olduğu futboldaki amatör ruh zarar görecek, futbol bir kurallar silsilesine dönecektir.


Şu bir gerçek, futbol dünyası tutucu bir dünya. Değişime geçmişten beri dirençli olmuş bir dünya. Değişimler büyük tartışmalar ve sancılı süreçler sonunda alınır bu dünyada. Bakalım hakem hatalarına karşı teknoloji kullanılması talebi önümüzdeki dönemde ne gibi bür süreçte gelişecek?


Not: Bu yazı BTnet internet sitesinde de yayınlanmıştır. http://www.btnet.com.tr/

DAVİD VİLLA'NIN KONTRATINDA IRKÇILIK KARŞITI MADDE


Barcelona, Avrupa'da bir ilke imza attı. Barcelona'nın Valencia'dan transfer ettiği yıldız forveti David Villa'nın kontratında, ırkçılık karşıtı maddeler bulunuyor.


Valencia'dan Katalan devi Barcelona'ya 40 milyon euro karşılığında transfer olan David Villa'nın kontratına ırkçılık karşıtı maddeler de konulmuş. Barcelona Başkanı Juan Laporta bu maddelerle ilgili olarak, "İlk kez bir Avrupa kulübü sözleşmeye ırkçılık karşıtı maddeler koydu. Bundan sonra bütün sözleşmelerde bu olacaktır" diyor.


Anlaşmaya göre, David Villa bundan sonra hiçbir şekilde ırkıçılık anlamı taşıyacak mesajlar ve semboller taşımayacak ve bu tarz olaylarda yer almayacak.


Barcelona öncü ve örnek bir davranış sergiliyor. Avrupa'da özellikle İtalya, Sırbistan, Hırvatistan gibi ülkeler başta olmak üzere her ülkede bu bir standart ve zorunluluk haline gelmeli. Ve tabi ki Türkiye'de de. Hatta keşke iş başka bir boyuta taşınsa da, stadlara giren taraftarların da ırkçılık karşıtı yükümlülükleri olsa.









19 Mayıs 2010 Çarşamba

SİZİN FAVORİ DÜNYA KUPASI MASKOTUNUZ HANGİSİ


2010





1986


2006




1990


1982






2002





1978





1974



1970




1998




1994




1966











18 Mayıs 2010 Salı

SEVİLMEME SEBEBİ


Türkiye'de son yıllarda bir gelenek oluştu adeta. Rakibini yendin veya rakibin maç mı kaybetti, şampiyonluğa ulaşamadı mı, hemen internet geyikleri devreye giriyor. Beşiktaş'ın 8 yediği Liverpool maçı, Galatasaray'ın son yıllarda Fenerbahçe'ye karşı sürekli yenilmesi, Fenerbahçe'nin 28 yıllık kupa hasreti başta olmak üzere birçok olay günlerce ti malzemesi oldu sanal ortamda. Bu gelenekten nasibini alan en son takım da Fenerbahçe oldu.


Aşağılamaya, küfüre ve ayrımcı ifadelere varmadıkça en azından bu şakaların masumiyetini kaybettiğini söyleyemeyiz. Haftasonu Fenerbahçe ile ilgili yorumlardan biri ise, esasında ti ve geyik tanımlamasından öte sadece Fenerbahçe için değil Türkiye'de tüm tribünler ve taraftar kültürü için ders verici nitelikteydi.


Yanlış anonsla sevinen ama sevincini timsah yürüyüşü yaparak gösteren taraftarlaraydı mesaj: "Yanlış anons sebebiyle 5 dakikalığına şampiyon olduğunu sanıyorsun ve o kısacık anda hoplayıp zıplamak yerine rakibini tiye almaya kalkışıyorsun. Sonra da en büyük olduğum için sevilmiyorum diyorsun. Hayır canım işte sevilmemenin sebebi o hareketinde gizli."



Gerçekten de öyle değil mi, ilk aklına gelen rakibini tiye almak, aşağılamaksa yaşadığının adı sevinç değildir başka bir şeydir.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

BİR SEVİNÇ, BİR HÜZÜN









Avrupa'da tüm liglerde şampiyonlar ve küme düşenler belli oluyor.

Hayata ve de spora soldan da bakmayı tercih edenlerin Avrupa liglerinde hep takip ettiği, sempati beslediği iki takımda ise yani Livorno ve St. Pauli'sw ise bu günlerde farklı ruh halleri yaşıyor. St. Pauli taraftarları yeniden Bundesliga'ya çıkmanın mutluluğunu yaşarken, Livorno ise yeniden ikinci lige düşmenin üzüntüsünü yaşıyor.

Şu da bir gerçek ki, hangi ligde olurlarsa olsunlar, onlar duruşlarıyla farklı yerdeler. Ve biz de onları seviyoruz. Evet son dönemde özellikle St.Pauli'nin yavaş yavaş piyasa düzenine yenildiği yorumları yapılıyor. Ama herşeye rağmen St. Pauli taraftarlarıyla, başkanıyla farklı duruşunu her daim koruyor. Önümüzdeki sezon St. Pauli'yi izlemek için televizyon başında olacağız ama Livorno da gözümüzden düşmeyecek, bir alt ligde de yüreğimiz onlarla.

2 Mayıs 2010 Pazar

1 MAYIS'TA RENKLER DE KARDEŞTİ









1 Mayıs alanlarında endüstriyel futbola karşı çıkanlar da alanlardaydı. İstanbul'da Beşiktaşlısı, Fenerlisi, Galatasaraylısının yanında bu yıl lige yeni çıkan işçi şehri Karabük'ün takımı Karabükspor'un spor emekçileri de alandaydı. Diğer birçok şehirde de taraftarların alanlarda emekçilerle beraber saf tuttuklarını gördük.

29 Nisan 2010 Perşembe

ERNST VE FİNK’TEN PETA KAMPANYASINA DESTEK


Beşiktaş’ımızın Alman futbolcuları Michael Fink ve Fabian Ernst, hayvan hakları için mücadele eden PETA için poz verdiler ve Türkiye’deki evsiz hayvanlar için tavır aldılar.
İki yıldız futbolcumuz, “Kısırlaştırma Hayat Kurtarır” sloganı ile ve iki kurtarılmış sokak köpeği ile poz verdiler.

PETA'nın açıklaması şöyle: "Türkiye’de, her yıl, binlerce evsiz hayvan, yetkililer veya diğer kişilerin uyguladığı şiddete maruz kalıyorlar. Binlercesi, bir aile tarafından sahiplenilme olasılığı neredeyse sıfır olan Türkiye’deki barınaklarda acılar içinde ve sefil bir hayat yaşamak zorunda bırakılıyor." Bu konuda PETA’nın çözüm önerisi ise doğum kontrolü.

Ernst ve Fink bu konuda sadece Beşiktaşlı değil tüm renklerden taraftarlara şu mesajı veriyorlar: “Bu kadar çok sayıda köpek sokaklarda ve barınaklarda yaşamak zorunda kalırken, hala hayvanlar üretilip satılmaktadır. Taraftarlarımıza, hayvan almak istediklerinde barınaklardan ya da sokaktan hayvan sahiplenmelerini ve sayılarındaki kontrolsüz artış nedeniyle hayvanların maruz kaldığı istırabı önlemek için onları mutlaka kısırlaştırmalarını öneriyoruz.”

26 Nisan 2010 Pazartesi

BAŞKALARINI DÜŞÜNMEK




Geçtiğimiz hafta UEFA Only A Game sergisi için İstanbul’a Fransa futbolunun efsanevi ismi Lilian Thuram’ geldi. Birçok kişi ve de basın onun bir yönünü çok da gündeme getirmedi. O da Thuram’ın yıllardır ırkçılığa karşı verdiği mücadeleydi.


Kendi de ırkçılıktan futbol yaşamı boyunca çok çekmiş bir isim Thuram. 2001 yılında İtalya‘da Merkez Ceza Kurulu, taraftarlarını o dönemde Parma’da oynayan Thuram’a karşı ırkçı tezahürat yapmalarından dolayı Verona Kulübü’ne 40 milyon İtalyan Lireti para cezası vermişti. Thuram’ın geçmişten bugüne verdiği röportajlarda söylediği sözler futbola, futbolun ırkçılık ve millyetçilik ile ilişkisine dair ders niteliğinde sözler adeta. İşte birkaç örnek.

- Üç siyah çocuk parkta bir sersemlik yapsın. Ne denir? "Ah, yaa, siyahlar..." Ama üç beyaz genç aynı şeyi yapınca, "ah, gençlik işte..." denir. Yüzyıllardır zihinlere kazınan önyargılar var.


- Futbolu çok seviyorum sevmesine ama, gençlerin çoğunluğunun Zidane ya da Thuram olmayı hayal ettiği bir toplum da çok endişe verici açıkçası.

- (Gol attığında sevinçten ayakları yere değmeyen bir futbolcu ile ilgili kıyaslama sorulduğunda) Aklıma gelen tek kıyaslama, emprovizasyon yapan bir caz müzisyeni. Teknik gibi bir sorunu yoktur. Adam bütün notaları, bütün tonlarıyla biliyordur, parmakları beyninden daha hızlı cevap veriyordur... Dolayısıyla da gevşer. Önündeki partisyonu unutur. Tefekkür hali gibi, kendinin dışına çıkmışsın gibi. Bir tür psikolojik simya.

- Zidane'ın en büyük özelliği, doğaüstü klasının ötesinde, başkalarını düşünmesidir. Teknik ustalığını diğerlerinin işini kolaylaştırmak için kullanır.

- Siyasetçiler suçlu, çünkü söylemleri ayrılığı ve cemaatçiliği teşvik ediyor. Herkes kendi köşesine çekilsin isteniyor.
- Elbette. Tanıdıklarıma, eşe dosta sık sık soruyorum: "Siyahların tarihi hakkında neler biliyorsun?" Hemen hemen her zaman kölecilikle başlıyorlar. Yani kafalarında aşağı muamelesi gören siyah fikri var. Yaklaşık dört yüzyıl boyunca Fransa köleciydi. Bu çok uzun bir süre. Ve her şeyi değiştirdi.

- Siyahların sergilendiği bir "hayvanat bahçesi"! Bu dediğim sadece 75 yıl önce oluyor! Bu "vahşiler" arasında, Fransa millî takımından arkadaşım Christian Kareinbeu'nün dedesi Wathio De Canala da vardı. Sonra da Karembeu'nün "Marseillaise"i söylemeye hevesli olmamasına şaşırılıyor!

- Önyargılar herkesi zehirliyor. Küçük oğlumla aramızdaki bir konuşmayı hatırlıyorum. Yemesi için bir muz vermiştim. "Muz yemeyeceğim, çünkü ben maymun değilim" dedi bana. Zihninin gerisinde neler olduğunu öğrenmek için biraz konuşturdum: "Baban ve annen beyaz olsaydı daha mı iyi olurdu?" "Evet, tabii, beyaz olmak çok daha iyi" dedi. Kızmadım, sinirlenmedim. Konuştuk. Hepimiz geçmişin tutsaklarıyız. Eğer bundan çıkmak istiyorsak, onunla yüzleşmemiz gerekiyor.

- Kölelerin torunları statüsüne kendimi hapsetmek istemiyorum. Ne de hınç duygusuna hapsolmak istiyorum. Ama ilerlemek, çocuklarıma cevap verebilmek istiyorsam, psikolojimizi şekillendiren geçmişimizi bilmek zorundayım. Bütün bu mirastan özgürleşmenin tek yolu bu.

- Futbolun gereğinden çok konuşulduğu bir ülkede, demokrasiyi kurmak ve geliştirmek zordur.

AHLAK, İNSANIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE FUTBOL


Gelmiş geçmiş en önemli yazarlar arasında gösterilir Albert Camus. Edebiyatta varoluşçuluk akımı denince Jean Paul Sartre ile birlike ilk akla gelen isimlerden biridir Camus. Camus’u hayatını yakından tanıyanların çok iyi bildiği bir yönü de onun futbola olan ilgisi. Camus bir süre futbol oynamış ve kalecilik yapmış.



Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapan Camus’a, bir seferinde arkadaşı Charles Poncet birisini seçmek zorunda olsa "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiş. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmış Camus.



Camus, 50'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle yazmış:



"Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum."

2 Nisan 2010 Cuma

SEVERİM SENİ AMA ISLIKLAMAYA DA KIYARIM


Arsenal'de kulüp tarihine geçen oyunculardan biridir Thierry Henry. Çıktığı 380 karşılaşmada 226 kez rakip ağları havalandırmayı başaran Henry’i hala çoğu futbolsever bir Arsenalli olarak hatırlar ilk planda, Barcelona’da geçirdiği yıllardan sonra bile.

Geçen gün Barcelona formasıyla Arsenal’in stadına çıktı Henry. Oyuna girerken ne tepki alacağına dair biraz gergin gözüküyordu Henry’nin yüzü. Ama Arsenal taraftarı Henry’i maça girerken alkışladı. Saha içinde ise ayağına top geldiğinde ıslıklandı. Maç sonrası ise yine alkışlandı, bağrına bastı Arsenalliler, kırmızı-beyaz renkler için çok emek vermiş oyuncusunu.

Arsenal taraftarı da “Seni severiz, ama sahada rakibimizsen ıslıklarız, ıslıklamaya kıyarız yani, ama maç sonrası da yine kardeşimizsin” demek istiyordu sanki. Barcelona ile Real Madrid arasında transfer olan Figo’nun yaşadıklarını düşününce insan Henry’nin şanslı olduğunu düşünüyor.

29 Mart 2010 Pazartesi

REKABET VE SAYGI...YORUMSUZ



"Herhangi bir takım başka takımın sahasına gittiği zaman istediği tek şey saygıdır" Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesi Fenerbahçe kaptanı Alex de Souza'nın açıklaması.


17 Mart 2010 Çarşamba

YEŞİL SAHALARDA YENİ BİR HAYVAN HAKLARI İHLALİ DAHA MI GELECEK?


Süper Lig’in şu andaki lideri Bursaspor. Yeşil beyazlılarda şampiyonluk hazırlıkları başlamış durumda. Şehir şampiyonluğa inanıyor.


Bursaspor’un simgesi timsah ve timsah yürüyüşü. Timsah sembolünün doğuşu timsah yürüyüşü ile başladı. 1994-1995 sezonunda Bursa'da forma giyen Ugandalı Majid Musisi, Intertoto Kupası'nda Karlsruhe'ye attığı golün ardından timsah yürüyüşünü başlatmıştı.


Habertürk Gazetesi'nden Mustafa Çevik'in haberine göre; Bursalı taraftarlar şampiyonluk yaşanırsa stada gerçek bir timsah getirmek istiyorlarmış. İngiltere'de yaşayan Bursalı bir işadamı kutlamalar için getirilecek timsah için sponsor olmuş. Timsahın içine konulacağı özel kafesin de siparişinin verildiği bildiriliyor. Timsah şampiyonluğun kesinleşmesi halinde ligin son haftasında oynanacak olan Beşiktaş maçında Atatürk Stadı'na getirilecekmiş.


Daha önce bu rezaleti ve bu hayvan hakları ihlallerini defalarca kez görmüştük. İnönü Stadı’nda uçurulan kartalı, Ali Sami Yen’de Galatasaray’ın şampiyonluk kutlamalarında kafes içinde getirilen aslanı. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da simgeleri hayvanlar olan çeşitli takımların stadlarında da benzer görüntüler yaşandı. Ali Sami Yen’e getirilen aslanın yaşadığı şaşkınlık, rahatsızlık, korku hala tüm hayvanseverlerin gözünün önünden gitmiyor. Bursa’da aynı tip görüntülerin yaşanması olası.
Şampiyonluklar kutlanacaksa da insanlar arasında ve de insanca kutlansın. Hayvanlar buna kendi rızaları dışında alet edilmesin.