
Geçtiğimiz hafta UEFA Only A Game sergisi için İstanbul’a Fransa futbolunun efsanevi ismi Lilian Thuram’ geldi. Birçok kişi ve de basın onun bir yönünü çok da gündeme getirmedi. O da Thuram’ın yıllardır ırkçılığa karşı verdiği mücadeleydi.
Kendi de ırkçılıktan futbol yaşamı boyunca çok çekmiş bir isim Thuram. 2001 yılında İtalya‘da Merkez Ceza Kurulu, taraftarlarını o dönemde Parma’da oynayan Thuram’a karşı ırkçı tezahürat yapmalarından dolayı Verona Kulübü’ne 40 milyon İtalyan Lireti para cezası vermişti. Thuram’ın geçmişten bugüne verdiği röportajlarda söylediği sözler futbola, futbolun ırkçılık ve millyetçilik ile ilişkisine dair ders niteliğinde sözler adeta. İşte birkaç örnek.
- Üç siyah çocuk parkta bir sersemlik yapsın. Ne denir? "Ah, yaa, siyahlar..." Ama üç beyaz genç aynı şeyi yapınca, "ah, gençlik işte..." denir. Yüzyıllardır zihinlere kazınan önyargılar var.
- Futbolu çok seviyorum sevmesine ama, gençlerin çoğunluğunun Zidane ya da Thuram olmayı hayal ettiği bir toplum da çok endişe verici açıkçası.
- (Gol attığında sevinçten ayakları yere değmeyen bir futbolcu ile ilgili kıyaslama sorulduğunda) Aklıma gelen tek kıyaslama, emprovizasyon yapan bir caz müzisyeni. Teknik gibi bir sorunu yoktur. Adam bütün notaları, bütün tonlarıyla biliyordur, parmakları beyninden daha hızlı cevap veriyordur... Dolayısıyla da gevşer. Önündeki partisyonu unutur. Tefekkür hali gibi, kendinin dışına çıkmışsın gibi. Bir tür psikolojik simya.
- Zidane'ın en büyük özelliği, doğaüstü klasının ötesinde, başkalarını düşünmesidir. Teknik ustalığını diğerlerinin işini kolaylaştırmak için kullanır.
- Siyasetçiler suçlu, çünkü söylemleri ayrılığı ve cemaatçiliği teşvik ediyor. Herkes kendi köşesine çekilsin isteniyor.
- Elbette. Tanıdıklarıma, eşe dosta sık sık soruyorum: "Siyahların tarihi hakkında neler biliyorsun?" Hemen hemen her zaman kölecilikle başlıyorlar. Yani kafalarında aşağı muamelesi gören siyah fikri var. Yaklaşık dört yüzyıl boyunca Fransa köleciydi. Bu çok uzun bir süre. Ve her şeyi değiştirdi.
- Siyahların sergilendiği bir "hayvanat bahçesi"! Bu dediğim sadece 75 yıl önce oluyor! Bu "vahşiler" arasında, Fransa millî takımından arkadaşım Christian Kareinbeu'nün dedesi Wathio De Canala da vardı. Sonra da Karembeu'nün "Marseillaise"i söylemeye hevesli olmamasına şaşırılıyor!
- Önyargılar herkesi zehirliyor. Küçük oğlumla aramızdaki bir konuşmayı hatırlıyorum. Yemesi için bir muz vermiştim. "Muz yemeyeceğim, çünkü ben maymun değilim" dedi bana. Zihninin gerisinde neler olduğunu öğrenmek için biraz konuşturdum: "Baban ve annen beyaz olsaydı daha mı iyi olurdu?" "Evet, tabii, beyaz olmak çok daha iyi" dedi. Kızmadım, sinirlenmedim. Konuştuk. Hepimiz geçmişin tutsaklarıyız. Eğer bundan çıkmak istiyorsak, onunla yüzleşmemiz gerekiyor.
- Kölelerin torunları statüsüne kendimi hapsetmek istemiyorum. Ne de hınç duygusuna hapsolmak istiyorum. Ama ilerlemek, çocuklarıma cevap verebilmek istiyorsam, psikolojimizi şekillendiren geçmişimizi bilmek zorundayım. Bütün bu mirastan özgürleşmenin tek yolu bu.
- Futbolun gereğinden çok konuşulduğu bir ülkede, demokrasiyi kurmak ve geliştirmek zordur.